Yazmayı seviyorum. Yazılarımla başbaşa kalmayı, hayatımdan bir şeyler katarak hikayeler yaratmayı, bazen çok hayata dönük; eğlenceli olmayı, bazen de tamamen içe kapanık; karamsar olmayı seviyorum.. Buraya yazdığım yazıların çoğu tabiki de her yazarın başına geldiği gibi, bir noktasında hayatımla çakışmakta, ancak çoğunluğu gözlemlere ve yaşanılabilir durumlara pay biçilerek hayal gücümle yazılmakta. Büyük bir aşkı anlatırken; büyük bir aşk yaşayamam, büyük bir yenilgiyi anlatırken de; büyük bir kayıp yaşayamam. Yazılarımla aramdaki bağ, sırlarım ancak birgün iyi bir yazar olursam-idolüm Marquez gibi-hayatım bütün okurlarım tarafından merak edildiği an; otobiyogrofimi yazdığım zaman öğrenilecektir.. Şimdilik bu kadar; yazılarımın keyfini çıkarın, yorumlarınızı yazmaktan kaçınmayın. İyi zaman geçirmenizi, hayatımı paylaşırken keyifli anlar yaşamanızı dilerim..

"editöR Notu"


Perşembe, Haziran 01, 2006

YaLNıZLıK içiN Ya$aMaKkKk...


Yanımda kitap varsa herkesi bekleyebilirim. Daha önceleri köprünün merdivenlerine oturup, kitap okuyarak beklediğim anlar da olmuştu ama hiçbiri dün sabah ki gibi değildi.
Dün sabah Etlik Migrosa girerken; Ankara'nın bunaltıcı sıcağını geride bırakıp, klimaların önüne kendimi bıraktığım an zaten mutlu olmuştum ama içeride beni bir süprizin beklediğinden habersizdim. Arkadaşım geç geleceğini haber verdiği zaman; biraz dolaşırım, umarım çabuk olur, yanımda kitapta yok, sıkılmadan gelse keşke diye kurgulamaya başlamıştım ki, bir de ne göreyim Migrosa "Starbucks Coffee" açılmış. Bir an hayal kırıklığıyla, en sevdiğim kafede oturup sıcak çikolatamı yudumlarken okuyabileceğim bir kitabımın olmadığını farketsemde, koşar adımlarla bir üst kattaki kitapçıya girerken buldum kendimi. Hemen raflarda göz gezdirip sevebileceğim bir kitap aldım, parasını ödeyip, yine koşar adımlarla kafeye gittim. Mutlu, parıldayan gözlerimle sıcak çikolatamı satın aldıktan sonra Starbucks'ın en sakin köşesine geçip, kitabımı okumaya başladım.
O an anladım ki çok mutluydum, beni o köşede saatlerce bekletseler umurumda bile olmazdı. Hatta herkesi unutabilir, mağazanın kapanış anonsuyla ancak kendime gelebilirdim.
Hayatım böyle geçebilirdi. Evimin nasıl olduğu, nerede olduğu umurumda olmadan sadece yakınında bir Starbucks Coffee, bir kitapçı ve ben yaşayabilirdim. Ömrümü tozlu rafların arasında çürütürken, kitap yazarak kendimle, satar mı kaygısı duymadan gerçek yazarlardan anlayan küçük bir okuyucu kitlesiyle yaşayabilirdim.
Ama hepsi hayaldi bir gün bir kitap tabiki yazacağım, belki tanıdığım dostlar okuyacak, belki Nobel Edebiyat ödülünü alacağım, belki de NewYork Times'a kapak olacağım. Bana kalan tek şey; kitap yazmanın vereceği keyiften daha çok, iyi bir kitap yazmanın bana katacağı gurur olacaktır. Bu yüzden her önüne gelenin kitap çıkarttığı bir dünyada kendimi ve kitabımı hazır hissetmeden gün yüzüne çıkartmıyorum. Belki bu haliyle beğenilecek, belki sonraki haliyle hiç beğenilmeyecek ama ben "işte oldu" dediğim an raflarda yerini bulacak.
Ne olursa olsun hayatımda istediğim şeyler hep belli olacak; ailem, dostlarım ve yalnızlığım. Biliyorum ki yalnız kalamadığım an onlara da hak ettikleri değeri veremeyeceğim ve üretemeyeceğim.
İşte bu yüzden hem kendi dünyamda, hem dostsuz yaşanmaması gereken bir dünyada onlarla birlikte olabildiğim gibi kendi yalnızlığımla da olabileceğim.
Hem dostlarımı hem de yalnızlığımı seviyorum...Her zaman yalnız kalabilecek anlar bulabilmek ümidiyle, beni sevenlerle, sevdiklerimle şen kahkahalar atabileceğim bir hayat diliyorum hem kendime, hem de okumayı seven herkese...