Yazmayı seviyorum. Yazılarımla başbaşa kalmayı, hayatımdan bir şeyler katarak hikayeler yaratmayı, bazen çok hayata dönük; eğlenceli olmayı, bazen de tamamen içe kapanık; karamsar olmayı seviyorum.. Buraya yazdığım yazıların çoğu tabiki de her yazarın başına geldiği gibi, bir noktasında hayatımla çakışmakta, ancak çoğunluğu gözlemlere ve yaşanılabilir durumlara pay biçilerek hayal gücümle yazılmakta. Büyük bir aşkı anlatırken; büyük bir aşk yaşayamam, büyük bir yenilgiyi anlatırken de; büyük bir kayıp yaşayamam. Yazılarımla aramdaki bağ, sırlarım ancak birgün iyi bir yazar olursam-idolüm Marquez gibi-hayatım bütün okurlarım tarafından merak edildiği an; otobiyogrofimi yazdığım zaman öğrenilecektir.. Şimdilik bu kadar; yazılarımın keyfini çıkarın, yorumlarınızı yazmaktan kaçınmayın. İyi zaman geçirmenizi, hayatımı paylaşırken keyifli anlar yaşamanızı dilerim..

"editöR Notu"


Çarşamba, Kasım 29, 2006

...SeN üZüLmE...

Bu yazı "ruh bedenden ayrılınca" yazısına yazdığı yorumdan dolayı; saygıdeğer anneme ithaftıR...

ANNEM
Hani eski zaman masalları anlatır
Hüznümü huzura dolarsın
Kaşım gözümden çok içim bir parçan
Annem sen benim yanıma kalansın
Hani bir biblon vardı kırdığım
Üstüne ne kırgınlıklar yaşadın
Ama bil ki ben de parçalandım
Annem ben senin yanına kalanım
Annem annem
Sen üzülme
Sözlerin hep yüreğimde
Uzayan sohbet gecelerinde
Rolleri unutup dost oluruz
Bizi bağlayan bu kan değil yalnız
Annem biz birbirimize kalanız
Ben kararlı uçarken yolumda
Sen çatık kaşların altından
Katıksız sevgiyle bakarsın
Annem sen benim yanıma kalansın
Annem annem
Gel üzülme
Ben hala senin
Dizlerinde...
Gülümsemenin beni ne kadar güzelleştirdiğini görmeye devam edeceksin annem. Yeri geldiğinde ağlamanın ne kadar çirkinleştirdiğini görebileceğin gibi. Hayat her zaman gülmeme, gülmemize izin verse sıkıcı olurdu zaten. O zaman ne ben yazı yazabilirdim, ne de sen hiç yeteneğim yok demene rağmen böyle güzel dile getirebilirdin duygularını. Üzüntüler daha da yararlı oluyor ilişkimiz için, o zaman daha da çok bağlanıyor insan anasına. Hem onu üzmek istemezken, hem de bir tek anasının göğsünde bulabiliyor aradığı huzuru. Bir tek anasının dizinde ağlayabiliyor.

Ne günler yaşadık ve nicesi de bizi beklemekte anacığım. Her zaman destek olduk birbirimize; yol ayrımlarımıza, fikir çatışmalarımıza rağmen saygımızı yitirmemeyi bildik. Ne yaşarsak yaşayalım, sevgisinden bu kadar emin olabileceğimiz kaç kişi var ki hayatlarımızda. Arkanı döndüğünde, sırtından bıçaklanmayacağına emin olduğun; hatta o bıçak eğer eninde sonunda saplanacaksa bir yerlere, kendine saplayacağını ama karşısındakine kıyamayacağını bildiğimiz.

Devrim uğruna yol aldık hep bu hayatta. Ne kazandık demiyorum, ne kazanacağımız da ortada. Sadece dürüstlüğümüzle yaşadık.

Devrim uğruna ömrünüzü tükettiniz ve bizleri de öyle yetiştirdiniz ve ben sadece bunu miras olarak alıyorum sizden. Ne ev, ne araba, ne de yakut bir broş istemiyorum. Sizin çocuğunuz olmanın gururuyla, düşmanınızın bile dürüstlüğünüzden bahsettiği bu değerleri istiyorum.

Karnında ilk tekmelerimi attığım günlerde, gizli dosyaları benimle taşıyordun, devrim uğruna ve şimdi bende devrim uğruna yaşıyorum, yaşanılacak ne varsa.

Bu ülkeyi, dünyayı değiştiremeyeceğimizi biliyorum. Bunu, sizlerin yıllardır verdiği çaba karşısında, ellerinizin boş kalmasıyla görebiliyorum. Yinede sizin öğrettiğiniz ümitlerle yaşıyorum ve böyle yaşamaya da devam edeceğim.

Belki birgün devrim olur, aşkla, sevgiyle... Herkes eşit haklara sahip olarak yaşar hayatını. Doğdukları koşulların eşitliğinin verdiği huzurla, belki daha rahat yaşayabilirler yeni nesiller hayatlarını.

Dünyaya çocuk getirmek en büyük arzumdu bunu hepiniz biliyorsunuz, her koşulda getirebilirdim bebeğimi dünyamıza. Sizin yaşama göğüs gerdiğiniz gibi bende aynı çabayı gösterip, bizim gibi çocuklar yetiştirmek isterdim. Ama şimdi sadece yeğenlerim var, umarım hayat her zaman onların yanında olmama izin verir ve onları kendi çocuğum gibi, yetiştirilmelerinde ablama destek çıkabilirim. En azından o size bu duyguyu hissettirdi diye içim rahat anneciğim. Belki; "anne olunca beni anlarsın" dediğin hissi hiç anlayamayacağım, ama inan, her ne kadar anlamaz gözüksemde, her dediğin benim için çok önemli, ben de senin kadar farkındayım.

Bu yüzden için rahat olsun, bana güvendiğini, bu yüzden işini kolaylaştırdığımı biliyorum. Her ne kadar söylesemde, rahat olamayacağını da biliyorum. Dediğin gibi duvara tosladım, ama hangimiz toslamıyoruz ki, daha kaç kere toslayacağım kim bilir?

Senden tek istediğim hiçbir zaman yılma annem. Her zaman göğsüne yatır beni, dizlerinde ağlamama izin ver. İzin ver ki bende risk almaktan kaçmayayım hayata karşı.

Her an yan yana olmaya devam edemeyebiliriz, özellikle son yıllarımızı yaşadığımızın bilincindeyim. Daha nice ayrılıklar bizi bekliyor. Sen hep destek çıkmaya devam et bana, hep hissettir bunu, hissettir ki; kilometrelerce uzağında olsam bile, dualarının benimle olduğunu bilerek, kendimi güvende hissedeyim.

Ve bir gün gelecek senin çok küçük yaşta yalnız kaldığın gibi bende yalnız kalacağım. Bunu bana daha geç yaşatman için lütfen her şeye üzme kendini güzel annem, hiçbir anne üzülmesin zaten. Sen üzüldükçe ömrümüzden, yaşanılacaklarımızdan çalıyorsun. Hayatımın ne kadar çok evresinde yanımda olursan, hayatım o kadar kolay olur.

Her şey için teşekkür ederim. Seni her zaman seveceğimi, benim için çok önemli olduğunu bilmeni istiyorum.
Seni Seviyorum ANNeM...

Cumartesi, Kasım 18, 2006

Ruh BedeNdeN AyRıLıNcA...


Beni buralarda bırakıp, gitmeyi nasıl göze aldın? Sensizken nasıl başa çıkacağım hayatla? Hadi anladım herkesi bırakıp, gidebiliyorsun da bana nasıl kıydın?
Sen yokken boşlukta olacağım hep. İfadem kararsız, davranışlarım yersiz gelecek herkese. Duygulanamayacağım, gülemeyeceğim, aşık olamayacağım, her geçen gün daha fazla tükeneceğim. Ağlamam bile anlamsız gelecek...

Belki birgün buraları özlerim; herkesi, her yeri ve o zaman dönebilirim...diyerek gitmek bu kadar kolay olamaz. Herkesi unuttun varsayalım, herkesten vazgeçebildin; benden vazgeçip, gitmek bu kadar kolay olmamalı. Herkesten çok beni özlemelisin. Kimse için dönmesen de benim için dönmelisin, en yakın zamanda.
Gitmene izin vermek istemiyorum. "Son bir sigara içelim, öyle git gideceksen... Ne olur yavaş iç, dönmeyeceksen" diye bir şarkı var ya hani, onu mırıldanıyorum içimden.
Sen ise karşıma geçmiş, o kadar vaktinin kalmadığını, bir an önce gitmek, buralardan kurtulmak istediğini söylüyorsun.
O yürekle gittiğin sürece, hiçbir şeyden kurtulamayacağını bilmen gerekiyor. Ancak kendi yüreğini burada bırakırsan kurtulabilirsin. Ama o yüreği bana bırakma, sen olmadan ne yapacağımı bilemem, daha çok dağılırım buralarda. Üstüne geldiğimin farkındayım, vazgeçirmek için çabalıyorum. Bu sefer gerçekten çaba sarfediyorum senin için, gitmemen için. Hatırlatıyorum sana tüm yaşanılanları, geçmişi, olabilecekleri, hayalleri... Ne olur ağlama, sil gözyaşını. Ağlaman çok dokunuyor; içimi delip, geçiyor. En çok senin ağlaman üzüyor beni. Kimseye tevazu göstermesemde, konu sen olunca dağlanıyorum.
Eğer gerçekten daha iyi olacağını düşünüyorsan git, yeter ki sen ağlama, ben her şeyin üstesinden gelmeye bakacağım, buralarda sen yokken.
Hiçbir şey tesadüf değildir demek istiyorum ama hayat gerçekten tesadüflerden ibaret. Bak ne çalıyor radyoda;

Hasret oldu ayrılık oldu,
Hüzünlere bölündü saatler, Gördüm akan iki damla yaş, Ayrılıkla sevgiyle beraber, Bir şarkı bir şiir gibi, Yaşadım canım acıları, Senden bana hatıra şimdi, Sakladığım sevgili kederler, Bir sır gibi saklarım seni, Bir yemin bir gizli düş gibi, Ben bu yükü taşırım sen git, Acılanmam, Sen ağlama dayanamam, Ağlama gözbebeğim sana kıyamam,
Al yüreğim senin olsun

Yüreğin bende kalırsa yaşayamam...


Şu an ne kadar anlamlı ikimiz için değil mi? Her anımız böyle geçti zaten, her dakikamız anlamlarla yüklüydü. Bundan sonra da öyle olacak; ne kadar ayrı olsakta, ayrı kalsakta, her anımızın anlamı sürmeye devam edecek. O gün gelene kadar bir sır gibi saklayacağım seni. Yaşadıklarımızı, anılarımızı, kimsenin bilmediği sırlarımızı...
O gün gelecek; bak göreceksin. O gün geldiğinde biz, birbirimize kavuştuğumuzda; her şey sonlanacak, yeni bir sayfa açılacak bu ömrümüze ve bir daha ayrılmamayı dileyeceğiz, son nefesimizi vereceğimiz güne kadar. Birlikte ömrümüzün sonuna kadar paylaşacağız yaşamımızı.
Bu sefer gidişine, benden kaçmana söz söyleyemeyeceğim daha fazla. Sadece o günü bekleyeceğim, bir daha kopartmaya çalışırsan beni kendinden, son hakkını çoktan kullandığını anımsatacağım sana.
Yanlış duymadın bu son hakkın, son hakkımız... Bir daha gitmek, ayrılmak gibi bir şansın yok; birbirimize döneceğimiz günü öyle iyi seç ki, bir daha gidişin, böyle bir karara varışın olmasın.

Şimdi bana son kez gülümse... Son bir fotoğrafımızı çekelim. Yenileneceğimiz güne kadar hatıra olarak kalsın bende. Sana da bir kopyasını vermek isterdim ama yanına başka özel eşya almak istemiyorsun. En değerli hazinen olan beni hiç aklından geçirmeden, o yüreği almayı tercih ediyorsun.


Bakalım o yürek yeterli gelecek mi sana, yanında ben olmadan.
Hadi gülümse; giderken gözün arkada kalmasın; bedenin olarak sahip olacağım kendime, dostluklarına, yaşamına...
Ruh bedenden ayrılmaz derlerdi, inanırdım saf gibi. Bunu sen başardın, ruhumu benden ayırdın.
Umarım ruhum huzur bulur gittiği yerlerde.
Bana gelince; bedenin olarak buralarda seni bekliyor olacağım tüm özlemimle. Unutma ki bizi birbirimizden başka kimse anlayamaz, bir an önce dönmeye bak; ruh bedenden çok fazla ayrı kalamaz. Kalırsa beden yalnızlıktan ölür, hayatla başa çıkamaz.
Ruhum kendine iyi bak...

Salı, Kasım 14, 2006

KeLimeLeR geRçeğiN BeceRiksiZ aVcıLaRı...



Olmadı, gidemedim. Şimdi yeniden deniyorum gitmeyi. Lütfen açın kapıları. Yağlanmadığı için vidaları sıkışmış, özen gösterilmediği için yıpratılmış bu kapıların arkasında daha fazla tutamazsınız. En azından ben yeniden dönmeyi isteyene kadar.
Bu sefer gerçekten gidiyorum. Ne ardımdan gelen sesleri duymaya niyetim var, ne de eşyalarımı toplamaya. Şöyle bir dinlemeye kalkıştığımda ise; duyabileceğim, gitmeme engel olabilecek sesler de yok üstelik. Ne hatıralarımı toplamaya gücüm var, ne de onları kolilemeye. Defterlerimin kilitleri bile açık duruyor, kilitleri yerine takmaya halim kalmamış.
Bu sefer kendime özen göstermeye kalkışmadım. Ne en güzel giysilerimi giydim, ne de özenerek makyajımı yaptım. Daha önce gitmeye kalkıştığımda hayattan hala ümitlerim vardı. Ufak bir ihtimal olsa da seni bulmaktı, aklımdan geçen. İlk karşılaşmamızda, hiç unutulmayacak o an da güzel olmalıydım. Bu sefer hiçbir ümidim yok, çünkü aradığım birisi yok. O kişi son gidişimde karşıma çıktı ve beni döndürdü yolumdan. Yeni birisini hayatıma sokmaya, yeniden birisini tanımaya, yeniden aşık olup, aşk için ağlamaya niyetim yok.
Aşk için ağlamak bile türlü türlüymüş. O yanındaykende, gittiğinde de aynı duyguları hissedebiliyormuşsun. Ben aşk için ağlamayı tek türlü sanıyordum, yaşadıklarımı yaşamadan önce. Sanıyordum ki o, aradığın kişiyi bulursun ve kaybedecekmiş korkusuyla oturup, birbirinizden güç bulmaya çabalayarak, yaşanılan aşka ağlarsın. Halbuki öyle değilmiş.. Bulduğumu da geride bırakıp, gidiyorum sadece...


O gün takılıp düşmeseydim, ayaklarım kurnazca oynamasaydı benimle gerçekten gidecektim ve bulamayacaktım seni. Bulabilmek ümidiyle yol alacaktım sessizce. Bu sefer düşsem de elini uzatma. Eğer bu eli bir daha bırakacaksan, uzatma bana doğru ellerini, bırak cebinde dursun, benim şevkate ihtiyacım yok. Kaybedeceğim şevkate hele hiç yok.
Eğer bir daha bırakmamak üzere tutacaksan elimi, uzan kaldır düştüğüm yerden bütün gücünle. Zaten ne kadarlık canım kaldı ki geriye, bütün gücüne bile gerek yok.
Düştüğüm yerden kaldırmaya da, elimi bir daha bırakmamaya da niyetin yoksa, sakın gittiğim bu yoldan döndürmeye kalkışma. Ne zaman dönceğime kendim karar vermek istiyorum, bakalım dönmek isteyecek miyim, bir de işin o yüzü var.
Seninle başladığımızda korkuyordum her şeyden, bunu defalarca söylemiştim. Mutlu olmaktan, yarım kalan mutluluklardan, geçmişten... Sonrasında tüm kalbimle teslim oldum. Korkularım geçmişti birden. Aşka kaptırmıştım kendimi. Yol alıyordum dizginsizce.
Şimdi ise kendimi toparlamaya, bir daha aşık olmamaya yemin ederek, gidiyorum. Geride sadece anılarım kaldı, yanımda ise tek bir şey dışında özel hiçbir şey yok. Ne yazı yazabileceğim bir defterim, ne de kalemim. Onları da özel eşyadan sayıyorum, onların bile bir anısı var üzerimde. Bu yüzden sadece giysilerimi doldurduğum bavulumla, gidiyorum tek başıma.
Aslında uzun süre düşündüm yanıma ne alsam diye. Tek bir hak tanıdım kendime. Anısı olan tek bir özel eşya seçeceksin, başka bir şansın olmayacak, geri dönüp bir şeyler daha almaya kalkışmayacaksın dedim kendime.
Ve o sırada Sezen Aksu çalıyordu, diyordu ki "beni unutma". Giderken; bir daha asla bulamayacağım o şeyi, yanıma almaya karar verdim. Beni üzen, sevindiren, huzur veren her şey ondaydı.
Aldığımı hissettin mi, canın acıdı mı bilmiyorum. Belki bencilce ama onu da alıp, gidiyorum buralardan.
Uzakta olduğum zamanlarda özleyebileceğim, geri dönmeme sebep olabilecek, aldığım kararlardan beni vazgeçirebilecek, planlarımı bozabilecek, üstüne üstlük tek olarak yanıma alabileceğim tek şey oydu. Ve ben yanıma o yüreği aldım.

Artık dönmemi sağlayabilecek hiçbir şey kalmadı geride. Belki birgün buraları özlerim; herkesi, her yeri ve o zaman dönebilirim...

Cumartesi, Kasım 11, 2006

YörüNgeMi bıRakıp, uZayda yaLNıZ kaLMa ZaMaNı...

"Çocukluğuma dönmek istiyorum" derken bundan bahsetmiyordum. Gereksiz, yersiz oyunlar oynamak istemiyorum. Neysem oyum. Ne yapmak istiyorsam onu yapacağım. Çocukça yok fotoğrafları silmeler, yazıları değiştirmeler, hayatından memnunmuşsun gibi mutlu gözükmeler...
Kafamın etrafındaki yörüngeyi silmenin zamanı şimdi. Kimseyi dinlemek istemiyorum, kimseden akıl almakta, taktikler geliştirmekte. Başkalarına verdiğim akılları kendim uygulamak istemiyorum. Arama, sorma, hayatında o yokken mutluymuşsun gibi davran, sürekli maskenle dolaş. Eski sevgililere uyguladığın taktik oyunlarıyla maçı sürdür. Maç bitti, uzatmalar sürüyor, uzatmalarda yeni taktikler gelişiyor. Bu günden itibaren uzatmalar da bitti. Deplasmanda oynayacağım günü bekliyorum ve yeni taktikler yerine kendimi geliştireceğim, doğru taktiklerle ilerlerken, başladığım hatalı oyun tarzımı tekrarlamamak için, hatalarımla yüzleşeceğim. Maçı kaybettim. Daha çok çalışarak formdan düşmemeye çabalayacağım. Diğer türlü oyunlara ihtiyaç yok. Karşımdaki adam yeterince zeki zaten, benim bir bakışımdan, oturmamdan, kalkmamdan; ne yapmak istediğimi, ne durumda olduğumu anlayabilecek kadar da beni iyi tanıyor. Maskemin ardındakini bir tek o görebiliyor. Her şey akışında gelişecek. Beni gerçekten özlediği zaman, hayatında yeniden hayatı olarak yer almamı istediği zaman zaten bana dönecektir. Dönmeyecekse de zaten hiç hayatı olmamışım demektir. Başkalarıyla mutluluk aramaya devam edecek, hatta o kişiyi bulacak demektir. Bunun dışında ne kadar çabalasam da boş.
Benim hayatımdan çıkmadı henüz, çıkmış gibi de davranmayacağım. Böyle davranarak onu kazanacağımı söyleyen herkese kapalı kulaklarım. Eğer böyle çocukça oyunlarla sahte, duygusuz birine dönmek istiyorsa zaten hiç dönmesin.
Canım acıyorsa arkadaşlık yaparken, arkadaş olmayacağım. Taktığım maske dar geliyorsa, yüzümü, ifademi sıkıştırıyorsa; o maskeyi takmayacağım. Ağlamak mı istiyorum, ağlayacağım. Gülmek mi istiyorum, güleceğim. Bunlar benim duygularım saklamak istemiyorum.
Hayatımı yaşamak istiyorum. Doyasıya yaşamaya da devam edeceğim, henüz benim için bitmemiş olan bu aşk için, bitene kadar hayatımı ortaya koyacağım. İlerde asla pişman olmayacağım. Gelecekte, bir şeyler eski halini almadığı zaman; bu günlerini yeni biriyle geçirebilirdin, hayatını yaşasaydın keşke, bak boşuna üzüldün, yanında değil artık dediklerinde; belki öyle ama, bu aşkı yaşama şansım oldu, herkesin böyle bir şansı olmaz diyeceğim.
Bana laf söylemek isteyenleri susturmaya çalışmak yerine, onlara bu duygularımdan bahsetmeyeceğim. Konuşmak isteyenlerden, hayatında sadece bir kez olsun bu şansı elde etmiş olanlar konuşsun, gerisi boş. Anlamak isteselerde anlayamazlar, anlatamazlar da.
Herkes benim iyiliğimi istiyor bunu çok iyi biliyorum. Her şey yaşamıma dönmem için yapılıyor, ama açık konuşmalıyım, ne kadar kızsanızda, ben bu aşkla yaşıyorum, belki tek başıma yaşıyorum, ama önemli olan yaşamam değil mi?
Merak etmeyin ders çalışacağım, yemek yemeye devam edeceğim, kötü alışkanlıklarımı azaltacağım, ama elimden geldiğince, en fazla okul yarım dönem daha uzar, ama ben bu sayede belki de hiç kazanmadığım tecrübeler edineceğim. Aşk acısı insanı olgunlaştırırmış. Otuz yaşında aşık olamayacağıma göre, bırakın yirmili yaşlarımın tadını çıkarayım, hazır bu duygular kanımda dolaşırken, yazmak için, kendimi geliştirmek için son şansımı kullanayım.
Şarkılarımızı, türkülerimizi dinleyerek şimdi hissedebileceğim duyguları son kez hissedeyim. Fotoğraflara bakarken, ders dinlerken, film seyrederken, yazı yazarken yaşadığım bu son heyecanları, son küçük kalp krizlerini yaşayayım. Biliyorum ki bu aşk beni büyütüyor ve ne kadar yapamayacağımı düşünsem de, bırakın bundan sonraki ilişkilerim için daha sert bir zırh geçireyim bedenime. Daha önceleri de bu zırh vardı üzerimde, onu sadece o düşürebildi. Gerek beni çok iyi tanıdığı için, gerekse hep zor anlarımda yanımda olarak kendini bana alıştırdığı için, bundan sonra kimsenin böyle bir şansı olmayacak. Bırakın zırhımın sızıntı yapan son çatlağını tek başıma kapatayım ve bundan sonra aynı duyguları yaşayacağım üzüntülerim olmasın.
Buzluğa kaldırmıştım yüreğimi, o geldi çıkarttı, buzları çözdü, yüreğimi ısıttı, şimdi yemezsem yüreğimi; bozulacak, kokacak, çürüyecek. Buzluktan çıktı bir kere... Kalbimi yeniden oluşturmam için önce eskisini tüketmem lazım ve sonra yenisini yeniden buzluğa kaldırmam gerekiyor.
Oyun oynamıyoruz, bu hayatı yaşıyoruz, oyun oynamamı haketmeyen biriyle yaşadım ben son yedi ayımı. İlişkimiz sürerken de bir gün olsun rol yapmadım, yalan söylemedim, kandırmadım, ne de bundan sonra yapacağım. Hissettiklerimi; hissettiğim an, ona iletebildiğim için mutluyum, o yüzden bana kızmayı bırakın. Her şeyin bir sebebi var, her yapılan bir şey kaybettiriyorsa, bir şeylerde kazandırıyor. Eğer sizi dinlemiş olsaydım; yılın ilk karı yağarken, bu şehre, şehrimizin üzerine, son kez sarılarak yürüme şansını elde edememiş olurduk, halbuki ben mutluyum, değişen hiçbir şey olmasa da biz bunu da yaşadık diyerek anılarıma ekledim.
Bütün anılar bir dosya da saklı, dosya geri dönüşüm kutusunda duruyor, ya bir gün gelecek, birileri geri dönüşüm kutusunu boşalt tuşuna basacak ya da o gelecek, dosyayı geri yükle tuşuna basacak.
Her şey bu kadar yeniyken, yaşadıklarım daha önce yaşanılmış hiçbir şeye benzemezken, silmek kolay değil, sildiğimi söyleyerek sizleri mutlu etmeye çabalamakta. Doğal davranmaya çalışmak daha çok yorar mı? Yoruyormuş...
Onu görsem de, görmesem de, kaçsam, gitsem de her şey benle birlikte. Nereye gitsem oraya geliyor, bitmiyor, azalmıyor, tükenmiyor. Aksine daha da artıyor. Kimseyi suçlamıyorum, kimse üstüne alınmasın hiçbir satırı. Tek suçladığım biri var, o da kendim.
Kendimi suçlamaktan, kendimi alıkoyamıyorum. Ayrılmamızın da, üzülmemin de, herkesi üzmeye devam etmemin de suçlusu benim.
Şöyle bir düşündüğünüzde bunu çok daha iyi anlayacaksınız. Saçmalama dediğinizi duyar gibiyim, ama saçmalamıyorum. Herkesi üzüyorum, herkesi yıpratıyorum. En yakın zamanda hepinizi üzmemek için bir yol bulacağıma emin olabilirsiniz. Herkesi; beni anlayanları da, anlamayanları da çok seviyorum. Hepiniz iyiki varsınız..

Salı, Kasım 07, 2006

DaNs EtMeye deVaM eT aLkıŞ tutuLduKça ve yaZmaya deVaM eT haYaT YıpRattıKçA...


Geri dönmek istiyorum çocukluğuma... Bayramlıklarımı giydiğim o sabaha. Dedem yine bahçede kurbanın kesilmesini beklesin, dayım kavurma yapmak için etin en güzel kısmını, bense bayramlıklarımı giymeyi. Heyecanımdan yerimde duramadığım o sabaha geri dönmek istiyorum. Üzerimde yeşil çiçekli elbisem olsun, ayağımda yeni ayakkabılarım. Mümkün mü?
Hiçbir şey yaşanmamış olsun, hayattan ders alacağım hiçbir derse başlamamış olayım ve yine ödevlerimi yetiştirememenin telaşıyla bayramın son gününe kadar bekleyeyim, vizelerin nasıl geçeceğini, onu görünce neler hissedeceğimi değil. Yeter ki o sabah olsun.
Kıyafetlerimi kirlettiğim için azar işiteyim annemden, ruhumu kirlettiğim için değil. Harçlık toplamanın sevinci olsun içimde, parasız kalmanın burukluğu değil. En büyük aşk; patates baskıdan kalpler yapan yuva arkadaşımınki gibi saf ve temiz olsun, yüreğinden çıkarttığında hayatından silen son aşklarımınki gibi acımasız olmasın.
Her şey o sabah gibi olsun tüm sülale daracık salonda iki tane uyduruk tahta masayı birleştirerek oturalım ve mutlu mutlu kahvaltımızı edelim. Ardından başlasın bayramlaşmalar, kapı kapı; para, şeker, mendil toplamalar. Tanımadığımız komşulardan para alırken kimlerden olduğumuzun hesabını verelim, tanımadığımız insanlardan para alırken kaç saat çalıştığımızın hesabını vermek yerine.
Yine o sabah olsun. Dedem yaşıyor olsun ve anneanneme nasıl aşık olduğunu bir kez daha anlatsın. Bizim gibi gereksiz sebeplerden ayrılmadıklarını, daha önemli sorunlarla nasıl ayakta kalıp, yan yana olmanın desteğini, güvenini anlatsın.
Yine o sabah olsun babaannem hayatta olsun ve ben ona kartpostallar atarak, arayarak hatrını sorayım, o da bana sorsun bir şeye ihtiyacın var mı? diye. Gidip mezarında ağlayarak neyin doğru neyin yanlış olduğunu göstermesi için bir işaret göndermesini, sonbaharda elma ağacına çiçek açtırmasını beklemeden.
O sabaha dönelim ki o ev satılmamış olsun, satılan ruhlarımız gibi. Ben yine bayramlıklarımla evin karşısındaki okulun duvarına çıkayım ve ne kadar büyüdüğümü hesaplamak için, kafamı demir korunakların arasına sokayım, bakalım bu sefer vücudum geçebilecek mi? diye. Ve o sabahtaki gibi kafam; o demirlerin arasına sıkışmış olsun, kalbimle ruhumun arasına değil.
O sabah olsun ki ben bu olayı anlattığımda beni sevimli bularak kafamı seven birileri olmasın, kafamı demirlerin arasından kurtarmaya çalışan biri olsun yanımda. Yaptığım bu salaklığa gülerek, kendi verdiği akla şaşan babam olsun yanımda; yaptığımız yanlışlara ağlayan birileri değil.
Yola çıkalım tüm sülale üç ya da dört araba, tek tek gezeyim akrabaları, hatırlarını sormak, bayramlarını kutlamak için, ruhumu bulmak için değil.
Ben büyümeyi hiç istememiştim ki hayat beni büyüttü. Bu yüzden hep karamsar oldum, hep mutluluğu haketmediğimi düşündüm. Daha fazlası, daha fazla alacakmış gibi geldi bana. Her zamanda bu korkum yüzünden daha fazla aldı hayat benden. Omuzlarıma her zaman, sahip olmam gerekenden fazla yük verildi. O sabah toplanan paralarla bile evin kirasına destek oldum bayram dönüşünde. Ödenmeyeceğini bildiğim senetler imzalattım babama, şimdi ise senet kağıdının ziyan olmasına gerek kalmadan veriyorum cebimdekileri. Keşke bu alışkanlığım devam etseymiş, insanlara bol bol dağıtmak yerine; paramı, sevgimi, cebimdekileri, yüreğimdekileri, keşke hep senetler imzalatsaymışım. Belki senetlerini geri almak için dönerlerdi, ödeyecekleri, aldıklarının karşılığında verebilecekleri bir şeyleri olmasada.
Yapamadım, yapamayacağımı da biliyorum. Karşılıksız, hiçbir şey istemeden imzalatacağım senetleri, iade etmeye devam edeceğimi biliyorum, karşılıksız sevgimi vermeye devam edeceğim gibi. İşte bu yüzden her zaman kaybedeceğim, ya da kaybetmek için farkında olmadan saçmalayacağım.
Keşke o sabaha dönebilsem. Birçok sabahlara dönmek istediğim gibi. Ama olmuyor dönemiyoruz işte. Hiçbir geçen sabah, öğle, akşam yerine gelmiyor. Bu hayat; pişman olmamayı, acı çekip, içinde saklamayı, sürekli başın dik durmayı, güçlü olmayı öğretmeye devam ediyor.
Daha o zamanlar ağlamamak öğretildi bize, hatta kaç kez sinirlendirdim annemi sırf bu yüzden. "O kadar vuruyorum, bak ağlamıyor" diye kaç kere fitil oldu bana. Ama bu onu sinirlendiriyorsa herkesi sinirlendirir diyerek ağlamamaya devam ettim. Ne oldu? İçimde kalan bir ton gözyaşı, saklı duran, göz pınarımdan düşmemek için kıvaranan o damla hep içime aktı. Bu yüzden mutluluğu hiç haketmediğimi sandım. En mutlu anımda, bu da bitecek diyerek yeni mutsuzluklar aradım. Kendime dar ettim dünyayı, bir nevi acıların kadını oldum.
Hep ders çıkartmaya çalıştım mutsuz hallerimden, bak bunu da yaşadın, sırada ne var? Devam et Sevdican yazmaya devam et, her zaman amcanın söylediği gibi "Çıplak Ayaklı Prenses" olmaya devam edemeyeceğine göre, prensesliğin sana kalsın, ayakların da hep çıplak. Sadece ayakların değil, ruhunda çıplak kalsın. Bütün sevdiğin kadınlar, adamlar seni bir gün terketmeyecek mi? Her zaman yalnız kalmayacak mısın bu hayatta, her zaman özlemeyecek misin birilerini?
Benim hayatım özlemlerle geçti, önceleri İstanbul'u, babaannemi özledim, derken ablamı, Canem'i, o geçti babamı, dedemi, kankamı, Tevgilim'i, ruhumu... Şimdi ruhumu geri bulabilmek ümidiyle, her zamanki gibi çocukluğumu özlüyorum.
O haşin herkesin sinirini bozan, asla taviz vermeyen, yaramazlıkta kimseyle boy ölçüşmeyen, herkese ne diyeceğini bilen, ağlamayan, babaannesinin kopyası, en sertinden karadeniz kızı... Nerde şimdi?
Birileri gömdü o küçük kızı sadece fotoğraflarda kaldı. Canını o kadar çok yaktılar ki, kimseye cevap veremez oldu, sadece sevgilerine çok güvendiği için, annesine, babasına diş geçirebiliyor. Onlara da eskisi gibi davranamıyor. Uzaklaşıyor her ortamdan. Kaçıyor sürekli bulunduğu her yerden. Şimdi huzur bulmaya şehrine döndü. Hep burada kalmak istiyor, çocukluğunu, o kaybettiği ruhunu, bu sokaklarda, bu şehirde bulmaya çalışıyor. Burada bulamazsa, ne yapacak?
Bir de Eskişehir'de veya Ünye'de mi arayacak? Bu aramalar sonuç verebilecek mi peki? Gezdiğim o yerlerde bulabilecek miyim çocukluğumu, diğer yarımı, ruhumu; yoksa ellerim boş mu döneceğim?
Aramaya devam etmek daha fazla yorar mı bilmiyorum ama hala bunun için gücüm var. Çocukluğumu bulamasam da o ruhu bulabilirim, diğer yarımı tamamlayabilirim.
Yılın ilk karı düşerken sokaklara; dilek tutulurmuş ya, belki birgün, yine bu seneki dileğimin aynısını dilerim ve diğer yarım yine gelir tamamlar beni... Hala diğer yarım olmaya devam edebilirse tabiki..