Yazmayı seviyorum. Yazılarımla başbaşa kalmayı, hayatımdan bir şeyler katarak hikayeler yaratmayı, bazen çok hayata dönük; eğlenceli olmayı, bazen de tamamen içe kapanık; karamsar olmayı seviyorum.. Buraya yazdığım yazıların çoğu tabiki de her yazarın başına geldiği gibi, bir noktasında hayatımla çakışmakta, ancak çoğunluğu gözlemlere ve yaşanılabilir durumlara pay biçilerek hayal gücümle yazılmakta. Büyük bir aşkı anlatırken; büyük bir aşk yaşayamam, büyük bir yenilgiyi anlatırken de; büyük bir kayıp yaşayamam. Yazılarımla aramdaki bağ, sırlarım ancak birgün iyi bir yazar olursam-idolüm Marquez gibi-hayatım bütün okurlarım tarafından merak edildiği an; otobiyogrofimi yazdığım zaman öğrenilecektir.. Şimdilik bu kadar; yazılarımın keyfini çıkarın, yorumlarınızı yazmaktan kaçınmayın. İyi zaman geçirmenizi, hayatımı paylaşırken keyifli anlar yaşamanızı dilerim..

"editöR Notu"


Cumartesi, Eylül 28, 2013

Yolculuk Dostlara doğru


Uzun çok uzun zamandır bloguma yazı yazmıyorum. Baktım ki en son yazdığım yazı bile böyle başlıyor. Bu sefer yazmaya devam edeceğim gibi gözüküyor. Sanırım çok sıkılmışım yazmaktan, yorulmuşum. Şimdi dinlenmiş bir şekilde geri döndüm. Aslında çok dinlendiğimden değil de hayatın yorgunluğu arttığından desem daha dürüst bir yaklaşım olacak.

Gelelim fasulyenin faydalarına; o kadar yazılacak konu, o kadar yoğunluk varken yazmayıpta şimdi niye yazıyorum diye soracak olursanız eğer dün aldığım haberden sonra çok üzüldüm. Sabahleyin kalktığımda ise onunla ilgili haberleri okumak beni son noktaya getirdi ve böylelikle onunla ilgili bir iki şey söylemek istedim. Aslında facebookta güncel ileti de yazabilirdim ama o kadar yoğundu ki söyleyeceklerim iki üç satırla yetinemeyeceğimi farkedip çok özlediğim bloguma koştum.

Gözyaşlarımı tutamıyorum, sanki bir yakınım ölmüş gibi çırpınıyorum sabahtan beri. Bazı insanların hiç ölmeyeceğini düşünüyor insan. Mesela Kemal Sunal gibi; öldü, yıllar geçti, herkes yaşıyormuş gibi davranıyor ya, benim için o da öyle kalacak. Her zaman hatırlayacağım ve her zaman büyük bir usta olduğunu düşüneceğim. Bildiğiniz o “ustanın hikayesi” kurgusundaki ustalardan değil ama bu usta. Bence gerçekten çok önemli bir düşünür, felsefeci, çevreci ve solcu. Yol arkadaşlarını asla bırakmadı, asla sözünü söylemekten korkmadı ve hep neyse o oldu. Bu topraklar üzerindeki hiçbir insanı, kavimi, dini düşünceyi ayırmadı. Daha fazlası olmak için hiç hayatı bırakmadığını düşündürürdü. Her izlediğim haliyle, her söylediği sözle örnek oldu. Okuduklarının yanında hala daha o kadar çok okumak istediği kitap vardı ki; bilgiye doymayışı, hep daha fazla öğrenme isteği insanı heyecanlandırmayı bırak daha çok utandırıyordu. Bu yaşına gelmiş arkadaş; neredeyse bilmediği, görmediği hiçbir şey yok, bu heves nereden geliyor demek istiyor insan ancak o, o kadar güzel anlatıyordu ki bu duyguyu, insan kendini boşa geçirdiği her an için suçlamaya başlıyordu o anlatırken.

Herkesin aklına ilk dizileri, söylediği sözler, okuduğu şiirler gelse de benim aklıma ilk NTV yeşil ekran için yaptığı “Tuncel ve dostları” adındaki belgesel tadındaki programı gelir nedense. Çok etkilenmiştim her halinden. Küçüklüğümden beri izlediğim filmleri bir yana o programı ayrı bir yana koyarım o yüzden. Çok şey öğrenmiş, ona daha çok bağlanmıştım o programdan sonra. İlgimin odağı olmuş, onunla ilgili daha fazla öğrenmek, ondan öğrenmek ister olmuştum.

Umarım öyle bir yere gitmiştir ki özlediği bütün dostlarıyla karşılaşabilir. Oturup rakı sofrasına, derin sohbetlere dalabilir ve öldüğünü bilmez, hissetmez. Çok özlediği Yılmaz’a kavuşmuştur belki.