Yazmayı seviyorum. Yazılarımla başbaşa kalmayı, hayatımdan bir şeyler katarak hikayeler yaratmayı, bazen çok hayata dönük; eğlenceli olmayı, bazen de tamamen içe kapanık; karamsar olmayı seviyorum.. Buraya yazdığım yazıların çoğu tabiki de her yazarın başına geldiği gibi, bir noktasında hayatımla çakışmakta, ancak çoğunluğu gözlemlere ve yaşanılabilir durumlara pay biçilerek hayal gücümle yazılmakta. Büyük bir aşkı anlatırken; büyük bir aşk yaşayamam, büyük bir yenilgiyi anlatırken de; büyük bir kayıp yaşayamam. Yazılarımla aramdaki bağ, sırlarım ancak birgün iyi bir yazar olursam-idolüm Marquez gibi-hayatım bütün okurlarım tarafından merak edildiği an; otobiyogrofimi yazdığım zaman öğrenilecektir.. Şimdilik bu kadar; yazılarımın keyfini çıkarın, yorumlarınızı yazmaktan kaçınmayın. İyi zaman geçirmenizi, hayatımı paylaşırken keyifli anlar yaşamanızı dilerim..

"editöR Notu"


Pazar, Mart 12, 2006

oYuNcaKkKk

Bu oyuncak yüzünden güne ağlayarak başladım. Oyuncağın üzerine dikkat edin, birazdan sebebini öğreneceksiniz. Bu şirin oyuncak trenin sağ arka tarafında ufak bir penceresi var, işte o görmüş olduğunuz pencerenin içindeki pervane, hemen solundaki turuncu tuştan açılıyor. Açıldıktan sonra da başlıyor ses çıkarmaya, çıkan ses ise aynen traş makinası sesine benziyor. Şimdiye kadar anlattıklarımla diyeceksiniz ki; eeee bunun nesine ağladın?
Son bir haftadır ablam, iki çocuğuyla birlikte bizde kalıyor. Yeğenlerimin bir sürü oyuncağı var ve ben bu oyuncağı bu sabah ilk kez gördüm. Her sabah beni uyandırmaya gelen yeğenlerim, önce radyoyu açıyorlar, daha sonra ise yüzümle oynayarak beni yatağımdan çıkarmaya çalışıyorlar. Bu sabah onların gürültülerine bir de bu ses eklenmişti ve ben hasretiyle her gün, yeniden tükendiğim babamın eve geldiğini sandım.
Sabahın ilk sersemliğiyle, sandım ki babam İstanbul'dan gelmiş ve çocukları rahat öpmek için traş oluyor. O kadar özlüyorum ki onu, ara sıra böyle saçmalıyorum işte. Artık dayanamıyorum belki de ondan uzak kalmaya, her gidişinde yeniden özlem duymaya, alışamıyorum yokluğuna. Her konuştuğumuzda kavga edip, yeniden barışmalarımız da, İstanbul'a dönmeden önce her seferinde ayrılık kolay olsun diye kavga edip, küs ayrılmalarımız da sebepsiz değil. Daha az özleriz, en azından bir süre küs kalırız, kızgınlıkla bir hafta idare ederiz yokluklarımıza diye.
Ben artık dayanamıyorum ama, her gün güneş yeniden doğduğunda, bir yanımın hep uzaklarda oluşuna alışamıyorum bir türlü. Bu ayrılık hiç bir şeye benzemiyor üstelik. Ne sevgiliden ayrılışa, ne de arkadaştan, yaşadığın şehirden.
Çok ayrılık yaşadım, çok şey bıraktım ardımda ama her birine bir bahane uydurdum, kendini kandırabildim. Çok denedim bu özlem için de kendimi kandırabilmeyi ama başaramadım. Her seferinde dedim ki kendime "en azından azla yetin, senden uzak ama sağlıklı, sevdiği işi yapıyor ve o da ne kadar üzülürse üzülsün, bir yandan da mutlu." İnandıramadım kendimi buna, bir süre oyalandım sadece, ama sonrasında düşündükçe daha çok sıkıldı canım. Hayatın kime ne getireceğini tasarladıkça, hasta ettim kendimi. Her an, her şey olabilirdi ve biz birlikte geçirebileceğimiz; aşağı-yukarı kısıtlı olan yıllarımızı ayrı geçiriyorduk. İki sene sonra o eve dönse, ben gidebilirdim bu sefer, belli değildi hiçbir şey ve biz ayrıydık.
İşte bu yüzden daha çok kızıyorum hayata, kendi kendime yükleniyorum. Ben çoğu şeyi haketmek için, ne yaptım diye sorguluyorum kendimi ve sorgularken de yoruluyorum aslında. Bu sefer etrafımdakilere anlatmaya, onlarla hayatımı paylaşmaya halim kalmıyor, çünkü o kadar çok didikliyorum ki hayatımı sabahlara kadar; uykusuz ve halsiz kalıyor bedenim.
Her seferinde pencereden gidişini izlemek ve sabahlara kadar sağ-salim varışını dileyerek yatağımda kıvranarak, sabahlara kadar ağlıyorum. Bu şimdiye kadar ki -yaklaşık 4 senedir- kendimle ilgili en açık yazım, konuşamıyorum ama zihnim kendini anlatabiliyor, sadece dilim işlemiyor. Ben yoruldum artık, her anımı düşünmek zorunda olmaktan, anlatamamaktan, insanları üzmek istemeyişimden ve kendimi koy verip; ulu, orta, bağıra çağıra ağlayamamaktan, haykıramamaktan.
Sırtımdaki yükü şimdi taşıdığım için ileride sıkıntı çekmeyeceğim belki ama ileride aynı şeyleri yaşamak, bunalmak istemiyorum. Tecrübe oluyor yaşadıklarım ama yaşımda edinmek istiyorum bunları. Olgun olmak, öyle davranmak yerine çocukluğuma dönmek istiyorum. Yine babamın elinden tutup, lunaparka gitmek, dönmedolap en tepede durduğunda şen çocuk kahkahalarıyla gülmek, babamla birlikte rüzgara bırakmak istiyorum saçlarımı. "Baba burası çok yüksek" diyerek, şaşırmak, onun İstanbul'u yüksekten anlatışını yeniden dinlemek istiyorum.
Baba ben çok yoruldum. "Babasının gülüsü" çok yoruldu. Seni üzmek değil niyetim sadece bilmeni istedim, Seni çok SeviyoruM, benim yakışıklı, karizmatik babam.

Çarşamba, Mart 08, 2006

DüNya eMekçi KaDınLaR GüNüNüZ kuTLu oLsuN..


Bütün kadınlarımızın, geleceğin kadın adaylarının kadınlar günü kutlu olsun.
Her kadın emekçidir, her kadın emek ister. İster evde otursun, ister fabrikalarımız da çalışsın her kadın çalışır ve her kadın emek harcar.
Değişen, aydınlanan Türkiyemiz de kadınlarımızın daha iyi koşullarda yaşamasını ve ikinci sınıf vatandaşlıktan, hak ettikleri mertebeye yükselmelerini en yakın zamanda diliyorum. Gelişen ülkeler de kadının yerinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Hakları savunulmakta, kadınlar şiddete maruz kaldıklarında korunmaktadırlar.
Ülkemizde hala töre cinayetleri işlenmekte; gerek dayaktan olsun, gerekse erkek evladın öneminden dolayı hala yüzlerce kadınımız, kız bebeklerimiz öldürülmektedir. Batı yanımız ne kadar Avrupalaşıyorsa, doğu tarafımız da bir o kadar geri kalmaktadır.
Doğu tarafımızın geri kalmışlığının kıyısında da belirtmeden geçemeyeceğim ki en çok şiddete ve hakarete maruz kalan kadınların üniversite mezunu, eğitimli kadınlarımız olduğu açıklanmıştır. Yüksek tahsisli kadınlarımızın utandıkları için saklamaları ve dayak yemelerine rağmen boşanmadıkları bir diğer gerçeğimizdir.
Şiddet ve hakaretin yanı sıra; yer- zaman hiç önemsenmeden kadınlarımızın maruz kaldığı diğer bir konu ise tacizdir. Her yaşta kadınımızın, genç kızlarımızın şikayetçi olduğu ve özgürlüklerini doyasıya yaşayamamalarına neden olan bu durumun önüne geçilmeli ve tacizin cezası ağırlaştırılmalıdır.
Kadınlarımızın yaşama standartları yükseltilmeli, her birine okuma-yazma öğretilmelidir. Kız-erkek olsun, her çocuğu yetiştiren annesidir ve bu yüzden annelerimiz ne kadar kültürlü, sağlıklı ve bilinçli olursa çocuklarımız da o kadar sağlıklı olur ve yetişen nesillerimiz Türkiyemizi daha ileri kademelere götürebilir.
İşte bu yüzden her kadınımıza sahip çıkmalıyız, onların koşullarını değiştirerek yeni yüzyıllara daha sağlıklı adımlar atmalıyız.
Yılda bir kez değil, her an çalışmalarımızla ve dayanışmamızla kadın hak ve özgürlüklerimizi korumalıyız.

Cumartesi, Mart 04, 2006

YeNideN doğduM...

Günlerden 1 Mart; doğumgünüm...
Saat 11 suları ve ben bunalımdayım.
Yaklaşık 3 senedir doğumgünümü kutlamıyordum ve bu sene doğumgünümde arkadaşlarımla eğlenmeyi, onlarla zaman geçirmeyi o kadar çok istiyordum ki; az kalsın hevesim kursağımda kalıyordu.
Sabah erkenden kalkıp, hazırlandım, süslendim. Keyfim pek iyi olmasada belki okulda kendimi iyi hissederim ümidiyle okula gittim.
Derse geç kaldığım için ders öncesi kimseyle kutlama hakkında konuşamadık ve ders çıkışı öğrendim ki; cumartesi günü kutlamaya karar vermişler.
Olacak iş değildi, bu kadar hazırlanma boşa gidemezdi, madem öyle ben yalnız kutlayacaktım. Bir hışımla okulu terkettim, okulun karşısındaki kafeye gidip tek başıma oturdum ve ağlamamak için gözlerimi tavana diktim.
Derken Begümle Emel içeri girdi. Üzüldüğümü farkedince, akşam birlikte bir şeyler yapma isteğimi zoraki kabul ettiler. Söylene söylene okula geri döndüm, cumartesi günü yapılacak kutlamaya katılmayacaktım; çünkü ben bugün kutlamak istiyordum. Buna gerçekten ihtiyacım vardı, hayatım sürekli yenilenen zorluklarla uğraşmaktan alt üst olmuştu ve ben mutsuzdum. Sanıyordum ki kimse beni sevmiyor, önemsemiyor, kimsenin umrunda değilim.
Ders çıkışı Kızılay'da oturup, bir şeyler içtik. İlk kez martini içmeyi denedim, denemelisiniz, güzeldi. Doğumgünümde kendimi mutlu etmeliydim. Yanımda sadece Deniz ve Emel vardı. Okul çıkışı bütün arkadaşlarımın işi vardı, hediyemi verdikten sonra her biri ayrı yöne dağıldılar. Hayatım boyunca aldığım en güzel hediyelerden biriydi. En sevdiğim tiyatrocu Haluk Bilginer' in "Jeanne d'Arc 'ın Öteki Ölümü" adlı son oyununa bilet, süperdi. Hediyemi verdiklerinde zaten gün boyu çok dolmuştum, gözyaşlarımı tutamadım.
Bütün can sıkıntımızla Emel'le otobüse bindik ve yol boyu kah ağladık, kah güldük. Artık gece eğleniriz ümidiyle, yalnız kalmayacağımın sevinciyle eve yaklaştık.
Kapıdan içeri girdiğimizde annemle, Selin bizi karşıladılar. Ben tam olanı, biteni anlatmaya koyulacaktım ki, Selin önce odana git, hediyeme bak beğenecek misin bakalım dediği için odama yönlendim.
Hayatım boyunca hiç bu kadar korkmamış ve aynı zamanda da hiç bu kadar duygulanmamıştım.
İşte burdaydılar ve beni unutmamışlardı.
Kapıyı açmamla bütün arkadaşlarımı karşımda bulmam bir oldu.
Ve ben çığlık atıp, kendimi yere bıraktım.
Dizlerimin üzerine oturdum ve karşımdaki öfkeli kalabalığı izledim.
Bütün gün benim için hazırlanmışlardı. Ben ise onlara kızıp, kapris yaparken; onlar söyleyip, söylememek arasında kararsız kalmışlardı. Öfkelenmekte çok haklıydılar, bütün gün dövecek gibi baktığımı bile söyleyenler oldu.
Fakat onlar da kabul etmeliler ki; gerçekten iyi rol yaptılar ve kutlamayacaklarına çok iyi inandırdılar. Çok sahtekarsınız ya. Bir daha size güvenmesem mi acaba?
Hayatım boyunca hiç böyle bir şey yaşamadım. Gerçekten çok duygulandım. Eski arkadaşlarımın da gelmesiyle ne kadar sevildiğimin bilincine vardım. Şimdi otobüste giderken veya başka bir yerde; aklıma, canımı sıkan bir olay geldiğinde; hemen kapıyı açtığım anı getiriyorum gözlerimin önüne ve başlıyorum gülmeye. Bu yüzden teşekkür ederim her birinize. Yürekten sevgilerimi sunmayı da borç bilirim. Bir anda hayatıma mutluluk kattınız, beni yaşamıma döndürdünüz.
Gerçekten son günlerde hiç iyi değildim ve buna ihtiyacım varmış, bunu siz gerçekleştirdikten sonra anladım.
Süprizi hazırlayan; Barış-Begüm-Caner-Dilek-Emel-Hüseyin-Nuri-Pelin-Seçil-Yasin-Zeynep onlara katılan Annem'e
Onların oyununa ayak uydurup yanımda olan; Baran-Berk-Gülen-Özgür-Selin'e
ve yanımda olamayıpta doğumgünümü hatırlayan; Baran-Ceren-Çağrı-Egemen-Gülru-Hakan-Neslihan-Nurbengü-Umut'a
Aileden; Babacığıma, Rukocuğuma, Ablacığıma, Enişteme ve diğer aile fertlerine teşekkür ederim.
İyiki varsınız; adını yazmayı unuttuğum kişilerden de özür dilerim.
(Not: İsimler alfabetik sıraya göredir. Daha sonra Begüm için özel sıralama yapılacaktır.)