Bundan sonra yazı yazacağım zaman kimseye hangi konuda olduğunu söylemeyeceğim.Hiçbir yazımda bu kadar zorlandığımı, daha fazla sorumluluk yüklendiğimi ve kasıldığımı hissetmemiştim. Hissettiğim gün yazmalıydım, yazdıktan sonra da hiç düşünmeden yayınlamalıydım. Yazıyı ne hakkında yazacağımı duyan herkes bir an önce yazmamı, onları güldürmemi söyleyerek, ne zaman yazacağımı sorup durduralar. Tabi durum böyle olunca, sadece kendim için değil herkes için yazıyor olmanın yaşattığı gerginlikle, eksik hiçbir şey kalmasın diye çabaladım durdum.
Çocukluğumdan bu yana her olaya bakış açısıyla, rahatlığıyla, mangal yürekliliğiyle bir tek babamı tanıdım. Babam ki; dünya yansa umrunda olmaz, sağlık olsun der bir köşeye çekilir ve başlar gazetesini okumaya.
Ve en son onu tanıdım ben bu kadar rahat olan. Yeri geldiğinde sinirlendiği de oluyor her insan gibi ama, bu huyunu ancak onunla yaşayınca görebilirsiniz. Ona dışarıdan baktığınızda ne ağlarken, ne öfkelenirken, ne de üzülürken göremezsiniz. Her an mutludur, her an neşe doludur. (Yorgun ve erken saatte uyandığı sabahlar dışında) Sürekli espriler yapar. Zekasını en çok bu yönüyle konuşturur, söylediği hiçbir söz yersiz değildir.
Yaklaşık üç senedir kendisini tanımaktayım, zaten sohbetlerimizde, beraber geçirdiğimiz zamanlarda ne kadar kaliteli, içten, sevimli ve dürüst biri olduğunu hissetmiştim. Ancak son üç haftamı kendisiyle birlikte geçirdiğim için hakkında anlatabileceğim o kadar çok şey birikti ki, nereden başlasam karar veremiyorum.
Hayatımızda atlatılması zor birçok evre geçiririz. Öyle zamanlarda birileri gelsin, bulunduğumuz kuyuya bir ip atsın, bizi yukarıya çeksin diye kimsenin duyamayacağı sesimizle, kuyunun dibinden ekolar oluşturarak çığlıklar atarız. Ne kendi sesimiz, ne de oluşan ekolar duyuramaz içimizdeki çığlığı... Ve öyle bir anımda o yanımdaydı. Teşekkürümü sona mı saklasam, şimdi mi yazsam karar veremiyorum.
Böyle bir döneminizi atlatmak, hayatınızdaki herkesi rahatlığınızla şaşırtmak için tüm operatörlerden NURİ yazıp, 3434'e yollayabilirsiniz. Servis ücreti bir paket Winston soft olup, KDV dahildir.
Öyle anlar yaşatır ki size, ne yaşadığınız koşul kalır aklınızda, ne de ertesi güne kadar çalışıp girmeniz gereken sınavınız. Ya sizinle dalga geçer; hayal aleminizden, yaşadığınız dünyaya döndürür, ya da öyle alakasız bir anda öyle sert bir laf eder ki; konumuz bu değildi ama sağolsun, uyandım dersiniz. Tabi arada sorduğu zor sorularla sizi ağlatabilir, ardından da ağlattığı için üzülürken, dalgasını geçerek sizi güldürebilir.
Eğer aynı evdeyseniz; Nuri'den önce uyanmanızı tavsiye ederim. Ola ki uyuyakaldınız; bir bardak suyla veya konuşan, gülen, zıppırı oyuncak bir bebekle uyandırılmaya hazır olun. Siz uyanmadan asla yanınızdan ayrılmaz.
"Nuri, biraz daha uyumak istiyorum yaa."
"Kalk, çay demledim." (veya nescafeni hazırladım)
"İyi o zaman, kahvaltıyı da hazırla, öyle uyandır beni."
"Yok, onu birlikte hazırlayacağız."
"Nuri kalkmasam."
"Kalk yoksa su geliyor."
"Nuri hastayım bak su dökme sakın."
"O zaman bebek geliyor."
"Kalktım Nuri."
İnsan eve gelen misafirini hiç bu şekilde uyandırır mı? Nuriyse uyandırır, ama sonra çok güzel yumurta yapar, gönlünüzü almış olur.
Şimdi aramızda herkes tuvalet kullanmayı biliyordur diye ümit ediyorum. Mesela sifonun yapısına göre basacak mısınız, yoksa çekecek misiniz anlıyorsunuzdur. Eğer ikisi arasındaki ayrımı bilmiyorsanız bize gelmeyin, yok ben illa geleceğim diyorsanız, gelmeden önce tuvaletimiz konusunda Nuri'den bilgi alın. Engin tecrübeleriyle bu konuda sizi aydınlatacaktır.
Bir insan haftanın üç günü aynı eve gelip, sürekli tuvaleti bozar mı?
a) bozar.
b) sifon bozuktur zaten.
c) Nuri ise bozar.
d) Sevdican ise tamir eder.
e) 3.günde öğrenir.
Adam sürekli "ben bir çövdireyim de geleyim." diyor, her seferinde arkasından sifon bozuluyor. İlk gün bizim sifona alışamadı herhalde biraz sert davranıyor, o da hemen bozuluveriyor diye kendimi avuttum.
İkinci gün suçu bizim sifonda buldum ve galiba bozuldu diyerek anneme, yaptırmayı teklif ettim.
Üçüncü gün tüm gerçekler su yüzüne çıktı. Bence son gün yapıyı keşfetmesi için, durup düşünmesini sağlayan Yasin oldu. Düşündü yani kendince; Yasinde giriyor bu tuvalete ama peşinden benim gibi Sevdi'yi çağırmıyor, demek ki o girince bozulmuyor, bütün tuhaflık bende diye.
Sen git sifonun basılacak düğmesini her seferinde çek, peşinden basma tuşunun altındaki sopayıda çek, ee sopa elinde kalıyor, tüm kapağı söküyor, yeniden basmayı deniyor ve en sonunda pes edip beni çağırıyor. Sonra ben tamir ediyorum, sonra aynı durum Nuri tuvalete gittikçe tazeleniyor.
En son gün demiş ki kendi kendine yok, herhalde bu basılsın diye, bir deneyeyim nasılsa her şekilde bozuyorum, olmadı bir de bu şekilde bozarım. Ve basıyor... İşte sonuç; sifonumuz sağlam, sadece basılınca çalışıyor, her normal sifon gibi. Sonra gelmiş bunu bir de saf saf anlatıyor, böyleymişte ben böyle sanmışım diye.
Nuri içerikli pakedin özelliklerine girince işin içinden çıkamazsınız. Çok yönlü, çok avantajlı; kendi deyimiyle "toptancısıyım, buyrun yardımcı olayım efendim." Bir gün mutlaka köşeyi dönecek, o zekaya sahip ama, kazandığı paraları arkadaşlarına harcayarak tüketeceği kesin.
Uyumlu biridir. Birlikte yemek yemediğiniz sürece yemez. Nuri pasta ye; sende yersen yerim. Nuri kahve iç; sende içersen içerim. Nuri yat; sende yatarsan yatarım.
Bir gece gerçekten çok uykum geldi, öyle ki gözlerimden uyku akıyor.
"Nuri uyuyalım mı?"
"Sınav ne olacak?"
"Sabah erken kalkar bakarız." Bu arada saat gece 1'dir.
"Tamam."
Yatmaya gitmeden önce, elimi yüzümü yıkadım haliyle uykum açıldı; yine de gittim, yattım. Yatakta döndüm, durdum. Baktım bu böyle olmayacak gideyim bari bir horultusunu dinleyeyim, horlamıyorsa daha dalmamıştır diye düşünerek odamın kapısını (bahsi geçen oda Nuri'nin, ama ben varken benim:) açtım. Yavaşça salona doğru yürüdüm, baktım bir ses gelmiyor; kapıyı açmaya karar verdim. Kapıyı açmamla, doğrulması bir oldu. Işığı açtığımda ise mahsun mahsun bana bakıyordu.
"Ne oldu, uyuyamadın değil mi? Ben böyle olacağını biliyordum" diyerek homurdanmalar ("allahım, günahım neydi?","sen bu kuluna akıl ver" vb), ama kalbimi kırmadan.
"Evet, uykum kaçtı, senin de uykun yoksa ders çalışalım mı?"
"Çalışalım hadi başımın belası." Bu sırada dalga geçerek, sakince toparlanır.
"Allel genler nedir?"
"Nuri çok acıktım, yemek yiyelim mi? Herhalde o yüzden uyuyamadım."
"Sen yersen, bende yerim ama bak uykumuz gelecek sonra."
Mutfağa gidilir, makarna yapılır ve tepsilere konulup, televizyonun başına geçilir, saat gece 2 suları.
"Nuri daha getireyim mi, yer misin?"
"Sen yersen, yerim."
"Nuri çok gelir yiyemem."
"O zaman bende yemem."
"Nuri tamam kalk, koy bende yiyeceğim."
Sonra mutfağa gitti, tabakları doldurup; bir elinde benim tabağım, bir elinde kendi tabağı, salona geldi.
"Tuz ister misin?"
Düşündüm bir an, tuzsuz yiyemem, ama yormayayım şimdi geri mutfağa kadar derken, Nuri davrandı ve "al, getirdim." diyerek pijamasının cebine elini soktu ve tuzluğu çıkarıp bana uzattı.
O anı yaşamadan, anlayamazsınız. Sadece Nuri'nin mimiklerini gözlerinizin önüne getirin. O kadar doğal bir şey yapmış gibi bakıyor ki bunu size yazıyla anlatamam.
Gerekçesini söylüyorum, tabağı koltuğunun altına koyamazmış, mutfakta bir kaç kez denemiş tuzlukta durmayıp, düşüyormuş, o da ne yapsın, cebine koymuş. Allahtan evde kot pantalon giymiyor, nasıl çıkartacağını bir düşünsenize. Yemeğimizi yedik, sonuç; bu sefer Nuri uykum geldi dedi ve uyumaya karar verdik.
Adamın hayalleri bile komik. En büyük hayali zengin olmak; bunu Nuri'yi tanıyanlar zaten biliyor. "Bu işi yaparım, ama sana 5o YTL'ye olur, olmadı 10'a bölerim 70 YTL'ye anlaşırız."
Gelelim diğerine; geçen gün kahvaltımızı yaparken türk filmi izliyorduk bende o sırada öğrendim. Orhan Gencebay'ın kızkardeşi öldürülmüştür, öldüren adamın ablası da Müjde Ar. Kızkardeşinin öcünü almak için ablasını kendisine aşık edecektir vs. Kahvaltı sırasında niye bunu izliyorsunuz diye sormayın, akıllı insanlar değiliz. Orhan Gencebay zengin olur, bir köşk alır, odasının bir duvarında da bir perde asılıdır, perdenin arkasında da kardeşinin öldüğü andaki fotoğrafı. İlerleyen sahnelerde bunu göstererek öcünü alcaktır vs. Ama bizim burada durmamız gerekiyor. Çünkü Nuri zengin olunca kendi fotoğrafını böyle bir perdenin arkasına koyup, açıp açıp bakacakmış. Ben Avrupa Yakası'nda ki Burhan'ın kapı girişinde bulunan halı portreden yaptıralım dedim ama o böyle biraz gizemli bir şeyler istiyor diye çok üstelemedim. Sizce gerçekten normal mi? Yoksa her insanın böyle hayalleri olur da ben mi bilmiyorum? Üzüm üzüme baka baka kararır mı? Ve benim de sonum böyle olabilir mi acaba?
Zaten yanında dura dura o kadar rahat biri olmaya başladım ki yemek yediğim tabağı, gezindiğim yerleri, yattığım yeri bir görseniz; bir adam bir kızı bu kadar değiştirebilir mi diye tez hazırlarsınız.
Hem duygusallığımı, hem titizliğimi, hem de herkesi kafama takma huyumu onun yanındayken unutuveriyorum. Yokluğunda ise etkisi geçene kadar belli bir süre bu durumum devam ediyor. Tam etkisi geçeceği sırada, tekrar gidiyorum onun yanına ve etkisini devam ettiriyorum. Tabi o bu durumdan ne kadar memnun bilemiyorum. Kendisine sormayın, vereceği cevaptan korkuyorum çünkü. Ya bıktım derse, bu kız da baydı beni, bir süre görmek istemiyorum derse. Ben ne yaparım sonra? Yok canım, demez herhalde; hem ben onun manevi ablası olacağım bundan sonra hep, o benden kolay kolay vazgeçemez ki!? Hep toyboxlar alacağım, içinden sihirli oyuncak çıksında, mutlu olsun diye ümit edeceğim. Yoksa beğenmiyor ve oyuncağa zarar veriyor. Sihirlere o kadar düşkün ki anlatamam. Özellikle iskambil kağıtlarıyla yapılan her numarayı öğrenme çabasında. Bir gece iki akıllı, sabaha kadar sayısal değerleri hesaplayarak yeni numaralar bulmaya çalıştık ve sonunda beynimizin durmasına sebep olduk. Bir de bu numaraları eve her gelene denerken ki heyecanını görseniz, inanamazsınız. Sen bıkarsın, o bıkmaz.
"Bak şimdi, bir kağıt seç, bana söyleme, ben onu bulacağım. Bu değil, bu da değil, bu da değil, bu."
"Hayır Nuri, az önce bu değil diyerek bıraktığındı."
"Ama bak 10 kağıttan 4'e indirdim, bu da başarı. Bir daha deniyoruz şimdi."
Ve bulana kadar, bu fasıl böyle devam etmekte, en sonunda kurtulmak istiyorsanız; evet, buldun diyerek kaçmaya bakın.
Gerçekten komik biridir. Her yaşanılanı anlatmaya kalkışsam bu blog yetmez zaten. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Ders çalışmaya oturmuşsunuzdur, bir bakarsınız poker oynuyorsunuz, bir bakarsınız size batak öğretiyor. Hem de teorik değil, bildiğiniz pratik, 2 kişiyle nasıl 4 kişilik oyunun uygulamasını yapıyorsunuz diye sorarsanız; oyunu 4 kişilik dağıtıyor, herkesin önündeki kağıtları bir güzel dizip, gerçek oyuncular varmış gibi yere koyuyor. Sonra kimin ne atabileceğini, ne olursa, nasıl davranılacağını sırasıyla öğretiyor. Pokeri de o öğretti zaten, ama yendim; hatta ben telefonda konuşurken 4 tane ası kucağına saklamış ben döper diye açınca full as diye açtı, sonrasında da dürüstlüğünden yaptığını anlattı. Baktı pokerde tüm sigaralarını kaybediyor, aynı gün beni yenmek için yepyeni bir oyun bile öğretti.Şimdi adını bile hatırlamıyorum, böyle hızlı oynanan, eşek gibi, saçma bir oyun ve öğrettiği anda da yenince vazgeçip, benimle ortak solitaire açmaya başladı.
Bizim aramızda yenilmeleri meşhurdur zaten. Aşkta kazanıyor mu derseniz, hayır derim ama hayata karşı kazandığını düşünüyorum.
Bir gün üç kişi 51 oynamaya karar verdik, tek bir sorunumuz var destemizde joker yok. Barış hemen bir çözüm getirdi, 2'lerin bir değeri yok nasılsa, onları çıkaralım 2 tanesi kalsın, onlarda joker olsun. Hep birlikte olur dedik, hatta ben biraz algılayamadım, Nuri anlattı, derken ilk oyun başladı. Herkesin eli kötü ve oyun bitmek bilmiyor, son tura yaklaştık Nuri 2'li attı, "off yeter" diyerek üstelik ve Barış o kağıdı alıp, açtı, oyunu bitirdi. Bende kızdım, "kendin açamıyorsunda niye ona açtırıyorsun, bana karşı muhalefet misiniz?" diye. 2.oyun başladı, Barış bitti, Nuri'nin elde 2 tane 2'li var ve bitmiyor. Tek sorunumuzu destede jokerin olmayışı diye düşünürken, bir de baktık ki daha büyük bir sorunumuz varmış. Nuri 2'nin joker olduğunu anlamamış. Gerekçesini hemen açıklıyorum; Amasya'daki kahvede böyle oynanmıyormuş, kafası karışmış. Ee Nuri en başta sen açıkladın bana, kendin nasıl anlamadın diye sorarsanız, her yörede farklı oynanıyor, Nuri ne yapsın?
Daha birçok hikayemiz var; blöf, satranç, tavla oynarken yaşanılanlar gibi. Ama hepsini burada anlatamayacağım.
Bir daha benden komik yazı istemeyin. Olmuyor, başaramıyorum, bence her yazının içinde biraz hüzün olmalı, biraz benden olmalı. Nuri'nin yazısında hep gülmeliydik, niye bunları da yazdın dememeniz için çok fazla duygusallaştırmıyorum yaşanılanları. Sadece bilmenizi istiyorum bu yazının devamı da olacak, o zaman sizi güldürmemi beklemeyin. Nuri'yle ilgili yazılacak diğer şeyleri görmeyi, bu sefer ben sizden bekliyorum. Yazının devamını sizler getirmiş olursunuz. Biraz da ben gülerim...
Dip Not: Nuri'ye yaşattığı güzel anlar için teşekkür etmeyi tabiki de unutmadım, ama bu yazımda değil, sıradakini bekleyin. Yorumlarınızı yazarken isminizi yazmayı unutmayın. Sevgilerle, bol gülümsemelerle, hoşçakalın...