...FoToğRaFsıZ...
Bir şeyler kayboldu sanki...
Yazamıyorum...
Yazacak, anlatacak tek bir şey bulamıyorum. Paylaşmak istemiyorum belkide hiçbir şeyi. Paylaşınca neler olduğunu yeterince gördüm. Her paylaşılanla biraz daha yok oldum, biraz daha kayıp verdim. Herkes istediği şeyi aldı gitti benden, kimse anlamaya çalışmadı. Hani edebi bir şeyler yazsam, roman gibi olsaydı bazı şeyler herkes kendine göre canlandırabilirdi karakteri; ama ben sadece kendimi yazmıştım. Nerede olduğumu, ne durumda olduğumu...
Şimdi hiç gerek duymuyorum, yaşadığımı yazmadan da hissedebiliyormuşum demek ki diyorum. Halbuki geçen şu zaman diliminde ne kadar çok oturdum bilgisayarın başına yazabilmek için. İçimdeki coşkuyu, sevinci, hüznü, huysuzluğu anlatabilmek için; ama olmadı başaramadım. Korktum yazmaktan. Kendimden korktum, açık vermekten daha da çok korktum.
Oysa ne güzeldi yazmak, yazmakla uğraşmak, yazdıklarıma ağlamak, gülmek, ilerlemek. Her yazımda yeni bir ironi yaratmak.
Resimler, fotoğraflar olmuştu hayatım. Kendimi bulduğum her resmin altında bir yazım vardı. Artık neşeli fotoğraflar yaratmakla, o fotoğrafları çekmekle uğraşıyorum sadece. Onler benim fotoğraflarım olduğu için belkide her baktığımda yeniden gülümsüyorum, çekerken "çekiyorum, gülümseyin" derken gülümsediğim gibi. Herkes gülümsesin istiyorum. Bende baktığımda gülebileyim diye.
Kendime yaşamayı öğrettim bu zaman diliminde. Güzel yaşamayı, tatsızlıktan mutlu olmayı. Mutlulukla daha da fazla mutlu olmayı.
Eskiden fazla mutlu olmak üzerdi beni, korkardım mutluluktan; elimden kaçıp gidecek sanırdım. Artık korkmuyorum, getirin bütün mutluluklarınızı bende mutlu olayım sizle beraber.
Ne kaldı ki bu dünyada, acı paylaştıkta alim mi olduk sanki, nerde o acılar şimdi?
Herkes acılarını bıraktı, yarı yolda bıraktılar, umursamadan mutluluklarıyla yol ayrımında ayrıldılar. O yüzden iyi gün dostu olmayanla kötü günümde yok artık. Paylaşamam artık tek bir nefesimi bile. Paylaştıkta ne oldu, ne kaldı benden geriye.
Unutulup gitmemek için mutlu günü paylaşmak lazım; çünkü insanlar hep mutlu günlerini hatırlıyorlar. Kimse sıkıntılı anına geri dönmeye, o gününden ders çıkartmaya çalışmazken ben sadece o günlerde anı olarak kalınca, o günlerle birlikte yok olup gidiyorum. Sessizce bitiyorum. Ölüm gibi, ayrılık gibi.
Yazılarıma bir tek hasret kalan kişiye yazıyorum, yok olup gitme, umursama dünyayı ve biraz da kendin için yaşa ve beni yarı yolda bırakıp gitme...
Sensizliği sensiz kalmadan bilemeyen insanlar için yaşama. Ben senin her sözünü tutup, herkese senin sözlerini anımsatırken, bana kattığın doğru şeyler için biraz kendine zaman ayır. Seni seviyorum, daha çok ihtiyacım olacağı günler olacak, kendine dikkat et ne olur.
Yazamıyorum...
Yazacak, anlatacak tek bir şey bulamıyorum. Paylaşmak istemiyorum belkide hiçbir şeyi. Paylaşınca neler olduğunu yeterince gördüm. Her paylaşılanla biraz daha yok oldum, biraz daha kayıp verdim. Herkes istediği şeyi aldı gitti benden, kimse anlamaya çalışmadı. Hani edebi bir şeyler yazsam, roman gibi olsaydı bazı şeyler herkes kendine göre canlandırabilirdi karakteri; ama ben sadece kendimi yazmıştım. Nerede olduğumu, ne durumda olduğumu...
Şimdi hiç gerek duymuyorum, yaşadığımı yazmadan da hissedebiliyormuşum demek ki diyorum. Halbuki geçen şu zaman diliminde ne kadar çok oturdum bilgisayarın başına yazabilmek için. İçimdeki coşkuyu, sevinci, hüznü, huysuzluğu anlatabilmek için; ama olmadı başaramadım. Korktum yazmaktan. Kendimden korktum, açık vermekten daha da çok korktum.
Oysa ne güzeldi yazmak, yazmakla uğraşmak, yazdıklarıma ağlamak, gülmek, ilerlemek. Her yazımda yeni bir ironi yaratmak.
Resimler, fotoğraflar olmuştu hayatım. Kendimi bulduğum her resmin altında bir yazım vardı. Artık neşeli fotoğraflar yaratmakla, o fotoğrafları çekmekle uğraşıyorum sadece. Onler benim fotoğraflarım olduğu için belkide her baktığımda yeniden gülümsüyorum, çekerken "çekiyorum, gülümseyin" derken gülümsediğim gibi. Herkes gülümsesin istiyorum. Bende baktığımda gülebileyim diye.
Kendime yaşamayı öğrettim bu zaman diliminde. Güzel yaşamayı, tatsızlıktan mutlu olmayı. Mutlulukla daha da fazla mutlu olmayı.
Eskiden fazla mutlu olmak üzerdi beni, korkardım mutluluktan; elimden kaçıp gidecek sanırdım. Artık korkmuyorum, getirin bütün mutluluklarınızı bende mutlu olayım sizle beraber.
Ne kaldı ki bu dünyada, acı paylaştıkta alim mi olduk sanki, nerde o acılar şimdi?
Herkes acılarını bıraktı, yarı yolda bıraktılar, umursamadan mutluluklarıyla yol ayrımında ayrıldılar. O yüzden iyi gün dostu olmayanla kötü günümde yok artık. Paylaşamam artık tek bir nefesimi bile. Paylaştıkta ne oldu, ne kaldı benden geriye.
Unutulup gitmemek için mutlu günü paylaşmak lazım; çünkü insanlar hep mutlu günlerini hatırlıyorlar. Kimse sıkıntılı anına geri dönmeye, o gününden ders çıkartmaya çalışmazken ben sadece o günlerde anı olarak kalınca, o günlerle birlikte yok olup gidiyorum. Sessizce bitiyorum. Ölüm gibi, ayrılık gibi.
Yazılarıma bir tek hasret kalan kişiye yazıyorum, yok olup gitme, umursama dünyayı ve biraz da kendin için yaşa ve beni yarı yolda bırakıp gitme...
Sensizliği sensiz kalmadan bilemeyen insanlar için yaşama. Ben senin her sözünü tutup, herkese senin sözlerini anımsatırken, bana kattığın doğru şeyler için biraz kendine zaman ayır. Seni seviyorum, daha çok ihtiyacım olacağı günler olacak, kendine dikkat et ne olur.